İstanbul' un en eski yapılarından biri olan Galata Kulesi, Beyoğlu'nda yer alan Galata semtinde yer alır. Yaklaşık ağırlığının 10 bin ton, yerden yüksekliğinin ise 69. 90 metre olduğu söylenir. Gövde yapımında moloz taş kullanılan yapının duvar kalınlığının 3.75, iç çapının 8.95, dış çapının ise 16. 45 metreden oluştuğu söylenmektedir. İstanbul'da bulunan ve her gün birçok turistin uğrak yeri olmayı baran kulenin tahmini inşasının M.S 528 senesine dayandığı söylenmektedir. Romalılar, Venedikler, Cenevizler ve Osmanlılar tarafından tarih boyunca farklı amaçlarla kullanılmış ve ev sahipliği yaptığı tüm zaman ve kültürlerin hiç kuşkusuz en önemli sembollerinden birisi olmayı başarmıştır. Geçmişten günümüze dek başından birçok durum, birçok felaket geçmesine rağmen tüm ihtişam ve heybetiyle gözde yapılardan biri olmaya devam etmiştir. Hem tarihi hakkında hem de kullanımı hakkında çeşitli rivayetlere konu olan kulenin geçmişi hakkında söylenenlere şöyle bir göz atacak olursak;
528 yılında Bizans'ın İmparatorluğunu yapan Anastasius tarafından Fener Kulesi olarak inşa edildiği ve dönemin Bizans' lıları tarafından ''Büyük Burç'' olarak anılan kule yıllar içerinde birçok deprem ve savaş nedeniyle hasara maruz kalmıştır. 1200'lü yıllara gelindiğinde Haçlı Seferleri ile yaşanan bu tahribatı artmaya devam etmiştir. Ta ki 1348'e gelindiğinde Cenevizler tarafından yeniden onarımı yapılıncaya dek. Yığma taşlar kullanarak sadece kulenin onarımını yapmakla kalmayan Cenevizler, kulenin ismini de ''İsa Kulesi'' olarak değiştirmiş ve kentin surlar etrafında yükselen en büyük binası olmasını sağlamıştır. 1453' te İstanbul'un Fethi ile Osmanlıların himayesi altına giren kuleden artık çan ve davul sesleri yükselmeye başlamış, Fatih Sultan Mehmet'in egemenlik sembolü olarak görülmüş ve kale üzerinde onarımlar sürdürülmeye devam edilmiştir. 1509 yılında İkinci Beyazıt dönemine gelindiğinde Küçük Kıyamet olarak adlandırılan, 45 gün süren şiddetli depremlerin olduğu dönemde kule üzerinde hasarlar meydana gelmiş ve meydana gelen hasarlar dönemin mimarı Hayrettin tarafından onarılmaya çalışılmıştır. Kanuni Sultan Süleyman zamanında hapishane olarak kullanıldığı söylenen kulenin, 16. yüzyılda yaşanan savaşlar sırasında esir düşen askerlerin barındırıldığı yer olarak kullanıldığı söylenmiştir. Yıllar sonrasında 2. Selim zamanına gelindiğinde önlenemeyen yangınlar sonucu tekrar tahribattan nasibini alan kule, önceki onarımlardan farklı bir şekilde çok ciddi bir restore işleminden geçirilmiştir. Düşmanlar için hapis alanı olarak kullanılan yapı, 3. murat dönemi ile rasathane haline getirilmiş ve 1500'lü yılların sonuna dek aynı işlevle kullanılmaya devam edilmiştir. Dönemin hükümdarı 3. Murat ilme son derece önem veren biri olarak astronomi çalışmalarına önem veren Müneccim Başı Takıyeddin Efendi'nin alanla ilgili çalışmalar yapması adına tüm maddi desteği sağlamış ve galata kulesini çalışma alanına çevirmiştir. Fakat dönem içerisinde yaşanan siyasi ve dini çekişmeler nedeniyle rasathanenin kapatılmasına karar verilmiş ve tekrar hapishane olarak kullanımına devam edilmiştir.
1638 yılında 4. Murat zamanında ise farklı rivayetlere konu olan Galata Kulesi' nin Türk Bilgini Hezafren Ahmet Çelebi'nin tahtadan yaptığı kanatlar ile Galata Kulesi' nden Üsküdar'a kadar uçtuğu, Doğancıl meydanına kadar bu uçuşu sürdürdüğü söylenmektedir. 18. yüzyıla gelinceye dek birçok tehlike ve yangın felaketlerine maruz kalan Galata Kulesi, yaşadığı felaketleri önlemek amacıyla ve bölgede yaşanan yangınlara karşı gözetleme kulesi olarak kullanılmaya başlanmıştır. Gözetleme kulesi olarak kullanıldığı dönemde bir türlü önemi alınamayan yangınların önünü kesmek, bir yangın söz konusu olduğunda herkesin duyabileceği bir yükseklikte kuleden davul sesleri yükselmekte, halkı önem alınması için uyarmaktaydı. Yangınlarda insanları haberdar eden kule, ne yazık ki 1794' te büyük bir yangın faciası yaşamış ve 190 santimetrelik bir duvarının yıkımına şahit olmuştur. Her ne kadar onarılmaya çalışılsa da 1831 yılında ikinci bir yangına daha maruz kalmış ve tekrar tahribata uğramıştır. Art arda yangınlara maruz kalarak tahribata uğrayan yapı 2. Mahmut döneminde yenilenmiş ve yüksekliği arttırılmıştır. 14 pencereli ve yüksek tavanlı betonarme bir salona dönüştürülen kulenin üst kısmına aynı şekilde 14 pencereli bir kat yapılarak etrafı açık bir balkon ile çevrilmiştir. Onun üzerine de ahşaptan yapılan ve sivri bir külah benzeyen çatı yapılarak üzeri kurşun ile kaplanmıştır. Aradan geçen zamanda yangından yeterince nasibini alan kule bu sefer de 1875 yılında ortaya çıkan şiddetli fırtına ile zarar görmüştür. Bu zarardan en çok etkilenen ise yapıya sonradan dâhil edilen kulesi olmuştur. Osmanlı dönemi boyunca bir daha onarım görmeyen kule yangın gözetleme ve deniz kuvvetlerinin haberleşme noktası olarak kullanılmaya devam edilmiştir.
Cumhuriyet dönemine gelinceye dek külahsız, ihtişamı zedelenmiş bir şekilde kalan kule üzerinde 1960'larda bugün ki şeklini almasını sağlayan değişiklikler yaşamıştır. İstanbul Belediyesinin aldığı güvenlik önemleri ile kule boşaltılarak kapsamlı bir çalışma başlatılmıştır. Ahşap döşemeler yerine betonarmeler kullanılan kulenin üst kısmına kolay ulaşımı sağlamak amacıyla iki asansör eklenmiş ve kule tepesine ise yeniden betondan olma bir külah çatı eklenmiştir. Bizans İmparatoru Anastasius tarafından Fener Kulesi olarak inşa edilen Galata, sonrasında esirler için zindan olarak kullanılan, devamında yangın kulesi işlevi gören bir yapı olarak cayır cayır yanmasına rağmen yine de ayakta kalmayı başarmıştır. Başka biri gelerek rasathaneye döndürmüş, deprem haberciliği yaparken kendisi de sayısız deprem görmüş ama yine de yılmamış, birçok yara almış yine yıkılmamıştır. Sayısız savaş görüp fırtınalara maruz kalarak kubbesi uçmuş yine de yılmamıştır . Atlattığı tüm hüzünlü zamanlara ve tahribatlara rağmen ihtişamından ödün vermeyen kule dimdik ve daha sağlam bir şekilde günümüze ulaşmayı başarmıştır.
Karaköy İstiklal Caddesi süresince kendini sürekli gösterip tekrar kaybolan, oldukça gösterişli endamıyla insanların ilgi odağı olmayı baran galata kulesi, yapılan deniz, vapur yolculukları süresince onca çirkin gözüken beton yığınlarının ve şehirde meydana gelmiş karmaşanın içerisinden bize, ben buradayım der gibi göz kırpmayı ihmal etmez .
Beyoğlu’nun kalbi haline gelmiş Galata Kulesinin tarihine şöyle bir göz attıktan sonra hakkında söylenmiş çeşitli riyavetlere değinmeden geçmek olmaz. Pêki nedir bu dilden dile aktarılarak günümüze ulaşmayı başaran ilginç söylentiler?
İstanbul’un göz bebeği Galata Kulesi hikâyeleri; kimine göre insanların hayal gücünün bir eseri olurken, bazıları da tarihi belgelerle kanıtlamış hikâyeleriyle ün salmıştır. İstanbul'un silüetine gizemli bir hava ve gösteriş katan Galata Kulesi’nin hikâyelerine baktığımızda en çok bilinen ve sevilenin, Bir İstanbul Masalı haline gelen Âşık Galata Kulesi hikâyesidir.
Oldukça romantik ve bir o kadar mübalağa olduğu düşünülen ilk hikayeye göre Galata Kulesi ve Kız Kulesi birbirlerine aşık ama aralarında yer alan İstanbul Boğazı nedeniyle bir türlü kavuşamamışlarıdır. Kız Kulesine olan aşkını yıllarca mektuplara döken ama ona bunları ulaştıramayan Galata' nın hüznünü gören Hazerfen Ahmet Çelebi buna kayıtsız kalamamış ve mektupları Kız kulesine ulaştırmak istemiştir. Hazerfen esen İstanbul rüzgârlarının yardımı ile mektupları Kız Kulesine ulaştırmayı başarır. Aşkının karşılıksız olmadığını öğrenen Kız Kulesi güzelliğine güzellik katmış ve iki aşık aradaki engellere rağmen en güzel görünümlerini yıllardır ilk günkü gibi sunmaya devam etmiştir.
Bir diğer yaygın rivayet ise evlilik büyüsü hakkında söylenendir. Bir zamanlar kendisine ev sahibi yapan Romalıların görüşüne göre kuleye iki defa çıkan kadın ve erkek arasında bir aşk yaşanacağına, yaşanan bu aşkı da evlilikle taçlandıracaklarına inanılır. Aynı zamanda yapılan evliliğin bolca şans getireceğine, sonsuz bir mutluluk yaşanacağına da inanılmaktadır. Bu sebeple günümüzde birçok geç tarafından kulede hâlâ evlilik teklifleri yapılmakta, birçok çift için ilk uğrak yerleri arasında yerini almaktadır.
Son hikâyeye baktığımızda yaygın olan hikaye ve söylentilerinden uzak, Galata Kulesi’nin gizemli ve bir o kadar hüzünlü olaylarından biri olarak
anılan, Şair Ümit Yaşar Oğuzcan’ın oğlu olan Vedat Oğuzcan'ın ölümüdür.
Genellikle aşk, sevgi ve kavuşma konuları ile anılan Galata kulesi, birçok
intihar olaylarına da tanık olmuştur. Yaşanan intihar olaylarının bir örneği de
bahsi geçen Ümit Yaşar Oğuzcan'ın oğlu Vedat'ın kendisini henüz 23 yaşındayken
kuleden aşağı bırakması ve hayata gözlerini yumması olayıdır. Yaşanan olay ile ilgili söylentilere baktığımızda, edebiyatımız açısından büyük bir öneme sahip
olan ve bize birçok eser bırakan Ümit Yaşar Oğuzcan'ın, yaşamı boyunca 24 kere
intihara teşebbüs ettiği ve bu teşebbüslerde de her defasında başarısız olduğu
bilinmektedir. Oğlu Vedat' ın
doğumundan sonra da intihar teşebbüslerine devam eden yazarın bir türlü ölmeyi
beceremediği, her seferinde bir sebepten dolayı ölmekten kurtulduğu
söylenmektedir. Sürekli bir hâle dönüşen intihar girişimleri aile huzurunun
bozulmaya uğramasına, bundan dolayı aile içi ilişkileri de oldukça
zedelemeye başlamıştır. Yaşanan huzursuz ortam içerisinde mutsuz olan Vedat,
daha fazla dayanamayarak babası Ümit Yaşar Oğuzcan' a bir ders vermek amacıyla Galata
Kulesinden intihar etmeye karar verir. Rivayetlere göre, Vedat yere düştüğünde cebinde bir
intihar mektubu bulunur ve içerisinde babasına yazdığı “Baba öyle intihar
edilmez, işte böyle intihar edilir.” şeklinde not bulunur. Oğlunun
ölümünden sonra Ümit Yaşar
Oğuzcan'ın ''Galata Kulesi''
adlı şiiri kaleme aldığı söylenmektedir.
Yorumlar
Yorum Gönder