Ana içeriğe atla

Kayıp Kıta ''MU''

 

“Mu” adında antik ve kadim bir kıtanın var olmuş olabileceği görüşü bir İngiliz subayı olarak Hindistan’da görev yapan James Churchward tarafından ortaya atılmıştır. Subaylık görevini yerine getirdiği Hindistan’da bir takım antik kil tablet eline geçmiş ve bu tabletlerden yola çıkarak araştırmalara başlamıştır. “Naacal Tabletleri” adlandırılan bu tabletler bu kıtada kadim bir uygarlığın olabileceğini ortaya koymuştur. İlk olarak bu tabletlerin anlamını çözmek için Tibet’e gitmiştir. Tibet’te bulunan bir mabedin Başrahibi olan Rishi adında birisi Churcward’a kil tabletlerden bir tanesini gösterir. Ancak bu olaydan sonra Rishi ve tabletlerin diğer kalanı gizemli bir şekilde kaybolmuştur. Churcward elindeki tabletin yazılarını çözer ve araştırmalarına devam eder. Daha sonra Churcward tabletlerin geri kalanını da bularak çalışmalarına kaldığı yerden devam ettirir. Ortaya attığı görüşler doğrultusunda 50.000 yıllık büyük bir uygarlığı ve bunların dünyanın çeşitli yerlerinde koloni faaliyetlerini sürdürdükleri görüşüne varılmaktadır. James Churchward tarafından 1926 yılında yayınladığı “Kayıp Mu Kıtası “ adlı kitabında açıkladığına göre Naacallar; kayıp olan Mu kıtasında yaşayan uygarlığa ve dillerine verilen isimdir. James Churchward bu uygarlığın yaklaşık olarak 50.000 yıl olarak sürdüğünü ve yaklaşık nüfuslarının 64 milyon civarlarında olduğunu ortaya atmıştır. Ayrıca Churchward, bu uygarlığın antik dünya uygarlıklarından daha gelişkin bir bilgi ve teknolojiler sahip olduğunu ancak bulunan kalıntıların medeniyetin gerilediği dönemlere ait olduğunu belirtmiştir. Churchward bu Naacal tabletlerden elde ettiği bilgiler ile 5 adet kitap yazmıştır ve ömrü boyunca bu konu hakkında araştırmalar yapmıştır. Günümüzde Churchward’a ait olan “Kayıp Mu Kıtası ” isminde bir kitap bulunmaktadır.



Naacal tabletleri ve Meksika’daki bulunan tabletler bu uygarlığın ne zaman başladığı konusunda kesin bir bilgi vermiyor. Ancak tabletlerden edinilen bilgiler Mu uygarlığının koloni ve dinlerini yayma aşamasının yaklaşık 70 bin yıl önce geçmiş olabileceğini gösteriyor. Chucward ve Niven’in yapmış olduğu çalışmaların sonuçlarına göre Mu kıtası Pasifik okyanusunun büyük bir bölümünü kaplıyordu ve Haiti, Hawaii, Fiji, Paskalya ve Polonezya Adalarının sular altında kalmış olan kıtaya ait parçalar olduğu düşünülmektedir. Çünkü bu adaların arasında kültür ortaklığı vardır. Churchward’a göre “Mu kıtası, doğudan batıya 8 bin kilometre, kuzeyden güneye de 5 bin kilometre uzunluğunda dev bir ada kıtaydı”.(Bilgili, 2016, s.3). İncelenilen araştırmalar doğrultusunda Mu uygarlığının veliahtları Atlantis ve Uygur uygarlıklarıdır. Ayrıca Mu uygarlığının bir kolonisi iken daha sonra kendi uygarlılarını kuran Maya, Hint, Çin ve Antik mısır günümüzde kültürleri büyük ölçüde değişmiş olsa da varlığını sürdürmektedirler.

EZOTERMİZM VE MU KOZMOGONİK DİYAGRAMI

Werner, ezotermizm kavramını “içsel, içeri, içe dönük şeklinde tanımlamıştır. Bu kavram Mu uygarlığında gelişmiş bir kavram olup uygarlığı din ve bilim konularında büyük ölçüde etkilemiştir. Ülkemizde bu kavram çok tanınmamakla birlikte üzerinde yeterince araştırma yapılmamıştır. Ancak Avrupa ülkeleri bu konu hakkında iyi bir bilgi alt yapısına sahiptir. Ezotermizm kavramı üzerine en iyi çalışmaları James Churcward yapmıştır. Bu uygarlığa ait ezoterik sembolleri incelemiş ve yorumlamıştır. Mu ezotermizmi günümüzde dolaylı yollar ile kullanılmaktadır. Ancak farklı kültürlere göre şekillenmiştir. Churcward, “Mu Kıtasının Kutsal Sembolleri” adlı kitabında şöyle der; günümüzde bulunan bütün kozmogonik diyagramların atası Mu Kozmogonik Diyagramı’dır. Mu rahiplerinin öğrencilerine ilk olarak öğrettiği şey Mu Kozmogonik Diyagramı’dır. Böylece öğrencilerin öğretilere inancının güçlenmesi sağlanır. Churcward’ın bu diyagramın çözülmesi konusunda açıklamalarına gelecek olursak; diyagramın merkez noktasında tıpkı İsrail bayrağında olduğu gibi iki adet üçgenin birleşmesi sonucunda oluşan bir yıldız şekli bulunmaktadır. Üçgenin dışını saran bir çember ve 12 birleşim yeri ve 12 odacıktan oluşan şekil mevcuttur. Ve son olarak diyagramın dış noktasından aşağıya doğru 8 adet çizgi inmektedir. “Mu Kıtasının Kutsal Sembolleri” adlı kitabında değindiği üzere diyagramı şu şekilde yorumlamıştır; merkez üçgen ve içerisinde ki çember güneşi ve tanrıyı sembolize eder. 12 odacık cennete açılan kapıları temsil eder. 12 nokta ise cennete girmek için gerekli olumlu davranışları ifade eder. 2 ve 3. çemberlerin arası ahreti temsil eder. Aşağı doğru inen 8 çizgi ise cennete giden manevi yollardır. Bu bilgilerin ışığında, bu diyagramın üç şey üzerine kurulduğunu gösterir bunlar; sevgi, özfarkındalık ve dünyevi olgulardan arınmaktır.

ATATÜRK’ÜN MU KITASI HAKKINDA ARAŞTIRMALARI

Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra Mustafa Kemal Atatürk’ün teşvikiyle Türk Tarih Kurumu kuruldu. 1930’larda sürdürülen Türk Tarih Tezi ile Türk kültürü ve Orta Asya öncesindeki yurtlarının araştırılması kapsamında bir takım teoriler ortaya atıldı. Bu teorilerden bir tanesi, MÖ 12000’lerde Pasifik Okyanusunun seviyesinin artmasıyla sular altında “Mu(Zelenya)” adlı bir kıta kaldı. Bu kıtadan Orta Asya’ya göç edenler Uygur medeniyetini, Amerika’ya göç edenler Maya medeniyetini kurdu. Atatürk tarafından Meksika Büyükelçiliğine getirilen Tahsin Mayatepek incelediği Maya tabletlerinde Mu kıtasından bahsedilir. Ancak bu bilgiler teoriden öte gidememiştir.


İnsan doğası gereği meraklı ve araştırmaya meyilli bir canlıdır. Dünya üzerinde ortaya çıktıkları andan itibaren evreni anlamlandırma ve araştırma çabasına girmiştir. Tarih boyunca birçok medeniyet gelişmiş ve bilimde ilerlemiş, daha sonra ise yıkılmışlardır. Geriye sadece arkada bıraktıkları gizemler kalmıştır. Bu durum “Ezoterizm” kavramının ortaya çıkmasını sağlamıştır. James Churcward’ın araştırmaları ile başlayan Mu Ezotermizmi 1900’lü yıllarda büyük ses getirmiştir. Mu Kozmogonik Diyagramı yorumlanmış ve ortaya “dünya medeniyeti ve dinleri Mu kıtasından dünyaya yayılmıştır” görüşü ortaya çıkmıştır. Uygur ve Maya medeniyetleri başta olmak üzere, Çin, Hint, Mısır gibi büyük medeniyetlerden Mu kıtasının kolonileri iken daha sonra kendi kültürlerini ortaya çıkarmışlardır. Mu uygarlığında tanrı güneş iken, Mısırda Ra’dır, Maya medeniyetinde ise tanrı Ay’dır. Türklüğe önem veren Mustafa Kemal Atatürk, Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumunu kurmuştur. Bu kurum Mu kıtası ve Türk kültürü ile yakınlığını incelemiştir. Maya uygarlığında güneş kelimesinin karşılığı kiniş’tir. Bu çalışmamızı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözüyle bitiriyorum;” Türk Milleti, tarihinle övün; çünkü senin ataların uygarlıklar kuran, devletler, imparatorluklar yaratan bir varlıktır. Sen, Anadolu denilen bu yurda sonradan gelme değil, ilk yerleşip uygarlık kuranların çocuklarısın. Fakat geleceğine güvenebilmek için, bugün çalışman gerekir; çünkü yalnız tarih övüncü bir meziyet sayılmaz”. 

Hüseyin TAŞ

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sayıların Gizemini Ve Neler İfade Ettiklerini Hiç Düşündünüz Mü ?

Günlük yaşamlarımızda sıklıkla kullanmış olduğumuz çeşitli renkler, motifler ve sayılara derin anlamlar yüklemiş durumdayız. Kimine göre batıl inanç olarak kabul edilen kara kedinin uğursuzluk getirmesi, dört yapraklı yoncanın şans getireceğine inanılması ya da Doğu Avrupa'da leyleklerin bereket, doğurganlık ya da yeni başlangıçlar getireceğine dair inanışlar vardır.  Renk, motif, hayvanlar ve sayı unsurlarına atfedilen özelliklerin ne zaman ve nereden geldiğine dair bir araştırma yaptığımızda elde ettiğimiz net veriler olmasa da kutsal sayılmalarının çok eskilere dayandığını kolaylıkla söyleyebiliriz. Bu unsurların köken olarak çok eskilere dayanmasının yanı sıra kültürden kültüre birbirinden farklı olan birçok inanç özelliğini de içerisinde barındırır. Hem renklerin hem de sayıların özellikle Anadolu'da yaşayan inanlarının yaşamlarında önemli bir yere sahip olduğu ve çeşitli derin anlamlar ile dolu olduğunu görürüz. Renkler açısından baktığımızda, bu unsurlara yüklenen çeşitl

Keten Tohumu Ve Sayısız Faydaları

Kendisi keten bitkisinin tohumları olan keten tohumları, son dönemde sağlık açısından oldukça revaçta olan bir gıda haline gelmiştir. Keten tohumlarının çeşitli faydaları vardır ve bunlar insan sağlığı için önemlidir. Keten tohumları, zengin omega-3 yağ asitleri içerir ve bu da kalp sağlığına faydalı olabilir. Ayrıca lif açısından da zengin olan keten tohumları, sindirim sistemini düzenleyebilir ve bağırsak hareketlerini destekleyebilir. Bu tohumlar ayrıca antioksidanlar açısından da zengin olduğu için vücudu serbest radikallerden koruyabilir. Keten tohumları ayrıca protein ve mineraller açısından da zengin bir kaynaktır. Keten tohumunun kolesterol düşürücü etkisiyle tanındığını belirtmek mümkündür. Keten tohumu, içerisinde bulunan yüksek miktardaki omega-3 yağ asitleri sayesinde, vücutta bulunan kan dolaşımını düzenleyerek kötü kolesterolü azaltır ve bu şekilde kalp sağlığını korumaya yardımcı olur. Özellikle, omega-3 yağ asitleri, kan akışını düzenleyerek damarların tıkanmasını ve ka

ÜLKEMİZİN PAMUK TARLASI PAMUKKALE TRAVERTENLERİ

Ülkemiz destansı olan gerek tarihi ile gerek kültürel açıdan olsun  envai  çeşit güzelliklerle doludur. Hem doğal hem de insanların çeşitli çabaları sonucu var olmuş sonsuz güzellikler barındıran ülkemizde kendiliğinden meydana gelmiş doğal güzelliklerimizden birisi de hiç kuşkusuz Denizli İlimizde yer alan pamuk diyarı unvanını hak eden Pamukkale Travertenleridir. Dünyaca tanınan bir üne sahip Pamukkale Travertenleri, uçsuz bucaksız beyazlığa sahip, koskocaman pamuk tarlalarını andıran sıcacık havuzları ve jeolojik yapısı ile ülkemizi güzelleştiren narin miraslarımızdan birisi olmuştur. 1988' de UNESCO Dünya Miras Listesine dahil edilen Denizli'nin Pamukkale Travertenlerini gelin hep birlikte yakından tanıyalım.    Denizli ilinde yer alan Pamukkale travertenleri merkeze sadece 18 km gibi çok kısa bir mesafede bulunmaktadır. Şehir merkezinden ulaşımı oldukça kolay olan büyülü alan, sadece manzarasıyla bile ziyaretçilerinin gözlerini kamaştırmaya yetecek cinsten.  Denizli'ni